USD41,57
%0.21
EURO48,55
%0.10
EURO/USD1,17
%0.03
BIST11.258,72
%-1.04
GR. ALTIN5.012,06
%0.23
  1. Haberler
  2. Gündem
  3. Sındırgı sallanıyor: Üşümezsoy’dan rahatlatan açıklama

Sındırgı sallanıyor: Üşümezsoy’dan rahatlatan açıklama

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Son günlerde Sındırgı ve çevresinde art arda meydana gelen depremler, Türkiye’nin gündemini bir kez daha sarsmış durumda. Kısa süre içinde hissedilen sarsıntıların ardı arkası kesilmeyince, vatandaşların endişesi de doğal olarak arttı. “Deprem fırtınası” olarak nitelendirilebilecek bu süreç, özellikle bölgede yaşayan insanların psikolojik olarak zorlanmasına sebep oldu.

Yaşanan gelişmeler sonrası gözler uzmanlara çevrildi ve konuya ilişkin açıklamalar merakla beklenmeye başlandı. Bu çerçevede değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, dikkat çekici ifadeler kullanarak kamuoyunda çokça tartışılan “Yeni bir büyük deprem olur mu?” sorusuna kapsamlı yanıt verdi.

Üşümezsoy, özellikle jeolojik süreçlerin doğası gereği bu tür artçı hareketliliklerin beklenen bir durum olduğunu vurguladı. Depremlerin arka arkaya gelmesinin toplumda paniğe yol açtığını ancak sismik bölgelerde zaman zaman benzer sekansların yaşandığını hatırlattı.

Ona göre bu durum tek başına yaklaşan büyük bir depremin göstergesi olarak değerlendirilmemeli. Ünlü profesör, bölgedeki fay hatlarının yapısal özelliklerine dikkat çekerek, ardışık sarsıntıların çoğu zaman enerjinin boşalmasıyla ilişkili olduğunu belirtti.

Elbette ki Türkiye, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde bulunuyor. Hal böyle olunca, en ufak bir sarsıntı bile halkta tedirginliğe yol açabiliyor. Bu sürecin doğal olduğunu ifade eden Üşümezsoy, bilim insanlarının görevinin paniği artırmak değil, kamuoyunu bilimsel veriler ışığında bilgilendirmek olduğunu söyledi.

Sındırgı’da son günlerde gözlenen hareketliliğin, bölgedeki fay sistemlerinin kendi içinde enerji düzenlemesi olarak okunabileceğini ifade etti. Bununla birlikte, tekil bir olayın genel deprem tehlikesiyle doğrudan ilişkilendirilmesinin bilimsel açıdan doğru olmadığını vurguladı.

“Büyük deprem” beklentisi toplumda ciddi bir kaygı unsuru oluşturuyor. Sık yaşanan sarsıntılarla birlikte sosyal medyada dolaşan spekülasyonlar, endişeyi daha da büyütebiliyor. Üşümezsoy’a göre bu tür bilgi kirlilikleri, doğru bilimsel değerlendirmelerle dengelenmeli.

Deprem bilimi uzun yıllardır gelişme gösterse de, bugün bile tam anlamıyla “şu tarihte şu büyüklükte deprem olacak” şeklinde bir öngörü yapmanın mümkün olmadığını belirten uzman, halkın bu konudaki gerçekçi bilgiye sahip olmasının önemine değindi.

Profesör, fay hatlarının karakteristik özelliklerine dair detaylı teknik açıklamalar da yaptı. Buna göre bölgedeki kırık sistemleri birbirinden bağımsız olabildiği gibi, zaman zaman birbirini tetikleyen yapısal ilişkiler de gösterebiliyor.

Ancak söz konusu art arda yaşanan depremlerin, daha büyük bir kırılmanın habercisi olup olmadığını belirlemek için çok daha detaylı analizlere ihtiyaç duyulduğunu söyledi. Sındırgı’nın bulunduğu bölgenin jeolojik yapısı gereği, zaman zaman orta ve küçük ölçekli sarsıntıların yaşanmasının doğal olduğunu dile getirdi.

Kamuoyunda gündeme gelen her deprem olayının ardından “acaba daha büyüğü geliyor mu?” sorusunun sorulduğunu hatırlatan Üşümezsoy, bu sorunun aslında tamamen insan psikolojisi ile bağlantılı olduğunu ifade etti. Depremlerin ani ve kontrolsüz doğası, insanlarda belirsizlik duygusunu tetikliyor. Bu nedenle büyük deprem ihtimali sürekli gündemde tutuluyor. Oysa ki uzmanlar, riskin her zaman var olduğunu; fakat mevcut sarsıntıların tek başına büyük bir sarsıntının habercisi sayılamayacağını tekrarlıyor.

Ünlü profesör, kamuoyunun bilinçlenmesi için doğru kaynaklardan bilgi alınmasının önemini de vurguladı. Ona göre deprem gerçeğiyle yaşamak, Türkiye’nin kaçınılmaz bir gerçeği. Bu nedenle bireylerin hem ruhsal hem de pratik açıdan hazırlıklı olması gerekiyor.

Depremlerin ne zaman olacağını bilmek mümkün olmasa da, alınacak kişisel önlemlerle riskin azaltılabileceğini hatırlattı. Binaların dayanıklılığının artırılması, doğru yapılaşma ve afet bilincinin topluma yayılması gibi konuların, büyük deprem tartışmalarından çok daha önemli olduğunu söyledi.

Sındırgı’da yaşanan deprem fırtınası elbette ki dikkat çekici. Ancak uzmanlar, bu hareketliliğin olağan dışı olmadığı konusunda hemfikir. Prof. Dr. Şener Üşümezsoy’un açıklamaları, halk arasında oluşan paniği hafifletmeyi amaçlar nitelikte.

Ona göre bu süreç, yer kabuğunun doğal döngüsü içinde ele alınmalı. Bilimsel verilerin ışığında değerlendirildiğinde, söz konusu sarsıntıların tek başına yaklaşan büyük bir depremin sinyali olarak görülmesi doğru değil. Deprem tehlikesi elbette her zaman mevcut; ancak bu durum uzmanların sürekli altını çizdiği bir gerçek. Önemli olan, bilinçli olmak, hazırlıklı kalmak ve paniğe kapılmadan süreci takip etmek.

Balıkesir’in Sındırgı ilçesi, günlerdir bölge halkının tedirginlik içinde takip ettiği bir deprem fırtınasının etkisi altında. İlçede son günlerde sıklaşan sarsıntılar, özellikle gece meydana gelen orta şiddetteki iki depremle yeniden gündeme geldi.

Gece, yaklaşık beş saat arayla kaydedilen 4.5 büyüklüğündeki iki deprem bölgedeki endişeyi artırırken, sabah saatlerinde bu kez 09.41’de 4.4 büyüklüğünde bir başka sarsıntı daha yaşandı. Sındırgı’da 10 Ağustos’tan beri gerçekleşen toplam artçı sayısının 15 bin 300’e ulaştığı açıklanırken, bu durum uzmanlar tarafından “deprem fırtınası” olarak nitelendiriliyor.

Depremlerin sıklaşması, bölge halkında korku ve merak yaratırken Deprem Bilimci Prof. Dr. Şener Üşümezsoy sarsıntıları değerlendirdi. Üşümezsoy, yaşanan bu deprem serisinin sanıldığı kadar tehlikeli olmadığını, aksine belirli bir jeolojik sürecin doğal sonucu olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.

Deprem Fırtınası Korkulacak Bir Olay Değildir

Prof. Dr. Üşümezsoy konuşmasına, “Deprem fırtınası korkulan bir olay değildir” sözleriyle başladı. Dünyanın farklı bölgelerinde benzer süreçlerin yaşandığını hatırlatan Üşümezsoy, Santorini ve Bodrum açıklarında görülen deprem fırtınalarını örnek göstererek, bu tür durumların genellikle ana fayın kırılmasıyla sonuçlanmadığını belirtti.

Ona göre küçük ölçekli çok sayıda kırık, enerji birikiminin aniden değil, küçük depremler yoluyla kontrollü şekilde boşalmasına neden oluyor. “Küçük küçük yüzlerce kırık olduğu için süreç büyük bir depremle değil küçük sarsıntılarla tamamlanıyor” sözleriyle bu durumu özetledi.

Ana Fay Yırtılmadığı İçin Büyük Deprem Beklenmiyor

Üşümezsoy, bölgedeki hareketliliğin yeni faycıklar ve küçük kırıklarla sınırlı olduğunu, bu nedenle 6 ya da 6.5 büyüklüğünde bir depremin olası görünmediğini ifade etti. Ona göre yaşanmakta olan süreç, büyük bir enerji birikiminin habercisi değil. Bu nedenle deprem fırtınasının tek başına bir tehdit olarak görülmemesi gerektiğini söyledi.

Üçüncü Büyük Deprem Gelmiyor

Son günlerde bölgede arka arkaya hissedilen sarsıntıların akıllara “Üçüncü deprem olabilir mi?” sorusunu getirdiğini söyleyen Üşümezsoy, bu konuda ilk başta kuşku duyduğunu ancak artık endişesinin azaldığını ifade etti. “5’lik depremde 10 kilometrekarelik bir alan yırtılıyor. Bölgede birçok küçük fay var ve bunlar sönümlenecek. Üçüncü bir deprem olur mu diye kuşkum vardı bugün, o kuşkum daha azaldı” dedi.

Üşümezsoy’a göre bölgede zaten kırılmış olan fay dizileri üzerinde sarsıntıların sürmesi, yeni bir tehlikeye işaret etmiyor. Eğer depremler güney yönünde ilerleyen bir yayılım gösterseydi, yani aktivite yeni bir fay hattına doğru genişleseydi, o zaman daha yüksek büyüklükte bir deprem ihtimali sorgulanabilirdi. Ancak mevcut durumda sarsıntıların hep aynı alan içinde kalması, enerjinin dengeli bir şekilde boşaldığının göstergesi. Bu nedenle yeni bir büyük kırılma riski düşük görünüyor.

Artçıların Çokluğu Risk Anlamına Gelmiyor

Prof. Dr. Üşümezsoy ayrıca bölgede yaşanan artçı sayısının fazlalığının, tek başına bir risk göstergesi olmadığının altını çizdi. “Çok sayıda artçı olması önemli değil. Eğer tek bir fay üzerinde diziliyor olsaydı tehlike olurdu; fakat burada durum farklı. Kırılmış bir alanda oluşuyor bu depremler” sözleriyle, artçıların doğal sürecin parçası olarak kabul edilmesi gerektiğini belirtti.

Sındırgı’daki deprem fırtınasında görülen tabloya göre sarsıntılar geniş bir alana yayılmak yerine sınırlı bir segment içinde kalıyor. Bu durum, fayın stres yükünü düzenli aralıklarla ve küçük şiddetlerde boşalttığını gösteriyor. Uzmanlara göre bu tür bir dinamik, genellikle kontrol altında ilerleyen ve büyük bir tehlikenin habercisi olmayan bir jeolojik davranış şeklidir.

Deprem bilimcilerin yaptığı bu değerlendirmeler, halkın yaşadığı paniğin bir nebze olsun azalmasına yardımcı olabilir. Her ne kadar artçıların çokluğu tedirginlik yaratsa da mevcut bilimsel analizler bölgede büyük bir kırılmanın beklenmediğine işaret ediyor. Sındırgı ve çevresinde yaşayanlar sarsıntıları hissetmeye devam edebilir; ancak uzmanlar bu sürecin yavaş yavaş sönümleneceğini ve enerji boşalmasının tamamlanmasıyla eski sakinliğin yeniden sağlanacağını öngörüyor.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
Sındırgı sallanıyor: Üşümezsoy’dan rahatlatan açıklama
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir